top of page

Sevgililer Günü Nedir, Ne Değildir? Doğa Dostu ve Sürdürülebilir Kutlamak Mümkün Mü?

Mar 9

4 min read

0

0

0

Çok aykırı bir şey söyleyerek başlamak istiyorum bu ayki yazıma sevgili okur. Sevgililer gününün başlangıçta bugün birçoğumuzun düşündüğünün aksine ''Aziz Valentin Günü'', sevgi ve aşkın günü olmaması ihtimali aslında oldukça yüksek bir ihtimal. Sevgililer gününe, aşka, şubat ayında yenilen kilolarca çikolataya ve karides başta olmak üzere tüm afrodizyak yiyeceklere ve şarap nehirlerine karşı olduğumu hatta birazdan ''bunlar hep kapitalizm'' diyeceğim sonucu lütfen çıkmasın bu söylediklerimden. Sadece, tarihi düşündüğümüzden birazcık daha farklı olabilir diyorum.

Sevgililer gününün, MS. 270 yılı civarında olduğu tahmin edilen Aziz Valentin’in vefat yıldönümünü hatırlamak amacıyla şubat ortasında ''Aziz Valentin Günü'' olarak kutlandığını düşünenler kadar, 15 Şubatta kutlanan Lupercalia’yı Hristiyanlaştırma çabası olarak görenler de vardır.


Bir pagan kutlaması olan ''Lupercalia'' için, Antik Romalılar, yüzyıllar boyu, şubat ortasında baharın gelişinin ve doğurganlığın kutlandığı bu günde, keçileri ve köpekleri genç erkekler tarafından kurban ettiler ve kurban edilen hayvanların kürkleri ile genç kadınlarla doğurganlığı arttırmak için sembolik bir ritüel gerçekleştirdiler. Lupercalia doğurganlığın kutlandığı bir festival olarak Roma tarım tanrısı Faunus’a ve Roma kurucuları Romulus ve Remus kardeşlere adanmıştır.

Lupercalia’nin, bir pagan adeti olarak, Hristiyanlığın kuruluş döneminden sağ çıktığı ancak MS. 5.yy civarı Papa Gelasius tarafından Hristiyan olmamak sebebiyle yasaklandığı ve 14 Şubat’ın ''Aziz Valentin Günü'' ne evrildiği bilinmektedir. Ancak günün aşk ile ilişkilendirilmesi çok daha sonradır.

Ortaçağ Fransa ve İngiltere’sinde kuşların çiftleşme zamanı olan bu dönemin 14 Şubat’ın romantizm faktörüne katkısı olduğu düşünülmektedir. Edebiyata ilk yansımasını ise İngiliz şair Geoffrey Chaucer'in 1375’de yazdığı ''Parliament of Fowls'' şiirindeki

''For this was sent on Seynt Valentyne’s day / Whan every foul cometh ther to choose his mate''

''Bu sebeple Aziz Valentin gününde gönderildi / Her kuşa seçeceği eşi'' dizelerinde görüyoruz. Aziz Valentin kutlamaları her ne kadar popüler olsa da yazılı ifadeleri 1400’lerden sonra görmeye başlıyoruz. Orleans Dükü Charles, Londra Kalesi’nde (Tower of London) tutsak olduğu dönemde Aziz Valentin günü için eşine bir şiir yazmıştır ve orijinali hala British Museum’da bulunmaktadır. Birkaç yıl sonrasında ise Kral V. Henry’nin sevgilisi Catherine’e bir sevgililer günü notu yazdırdığı düşünülmektedir.

Peki kim bu eli oklu, aşk dağıtan, herkesi birbirine aşık edip ortalığı karıştıran ufaklık ve sahneye ne ara dahil oldu derseniz o konu da şöyle; Roma dönemi tanrılarından Cupid’in kökleri, aslında Yunan Mitolojisindeki aşk tanrısı Eros’a dayanıyor. Eros kimdir? konusu ise oldukça karışık, Afrodit ve Zeus’tan olma olduğunu savunanlar da, Afrodit ve Ares’ten olma olduğunu savunanlar da ve hatta Nyx ve Erebus’tan olma olduğunu savunanlar da var. Yunan Mitolojisinde tanrılar konusu biraz ilişki durumu karmaşık diyebileceğimiz türden olduğu için, bu yazı için burada bırakıyorum. Özetle Eros, Antik Roma’dan, Lupercalia’dan, Aziz Valentin’den de önce aşk sahnelerinin yıldızıydı. Aradaki kopukluk belki de ilk perde 1. sahneden sonra 2. perde son sahnede görünmesinden…


Tarihle sizleri yeterince boğduysam, biraz daha yakın geçmişe geleyim. Oklu çocuk Eros, kalpler, hediyeler konusu 1700’ler Amerika’sında hız kazandı. 1900’lere geldiğimizde basılı kartlar konuya dahil oldu ve ''Sevgililer Günü Ekonomisi'' ciddi bir pazar halini aldı. Her sosyoekonomik sınıftan insan birbirine hediye vermeye ve günü kutlamaya başladı. Hatta Amerikalı kart devi Hallmark’a göre, sevgililer günü Noel’den sonra en fazla kart gönderilen gün. Bunun ne demek olabileceğini bir saniye durup düşünmeye davet ediyorum sizleri.

Mitoloji, tarih, edebiyat ve ekonomi konuşman bittiyse artık belki biraz da yemek konuşuruz diye düşünüyor olabilirsiniz, evet haklısınız ama her tabağın mutlaka bir hikayesi olduğunu ve bu hikayenin bazen milattan bile önceye gidebildiğini böylece görmüş olduk hep birlikte. Elbette Lupercalia usulü keçi eti tarifi falan vermeyeceğim, merak etmeyin, hatta bu ay tarif yok, ancak biraz yemek konuşma vaktidir.


Özellikle 1900’ler ve sonrası ''Sevgililer Günü Ekonomisi'' nin gelişmeye ve yayılmaya başlamasıyla, artan pazar payından her sektör payını almak istedi. Buna elbette yeme-içme sektörü de dahil. Hatta, yeme içme kültürü de dahil diyerek konuyu biraz daha ileriye götürmek istiyorum bu noktada. Sevgililer günü denildiğinde en başta el yapımı kartlar, minik hediyeler vardı işin içinde, sonra basılı kartlar geldi, hediyelerin nevi değişti, işin içine ''kutlamalar'' girdi. Kutlama sözünü duyan çikolata ve pasta ustaları hemen ''pastadan'' kendi paylarını istediler. Artık adeta bir tsunamiye dönmüş olan durumdan restoranlar da kendi paylarını çıkartarak özel menüler, akşamlar, dev prodüksiyonlar yarattılar. Eros’un okuyla başlayan ve Antik Romalılar’ın doğurganlığı, bereketi kutladıkları festival bir anda De Beers’in doğum günü partisine döndü. Peki, öze dönmek için neler yapabiliriz? Sevgililer gününü daha sürdürülebilir kutlamak mümkün mü?

Öncelikle, sevgililer gününün aşkı, sevgiyi kutlayan bir gün olduğunu anlamamız gerekir. Herkes aşkını istediği dilde elbette kutlayabilir, neticede sevginin 5 dili var ve fakat ben böyle zamanlarda biraz daha anı biriktirmeye odaklanmaktan hoşlanıyorum. Sevdiğinizle katılabileceğiniz bir workshop, harika bir anı ve deneyim olabilir. Hediye vermek isterseniz, kendi yaptığınız bir şey eşsiz ve paha biçilemez olabilir. Balonlardan, simlerden, plastik içeriklerden uzak durmak elbette sevginizi hem aşık olduğunuz kişiye hem de ikinizin de en önemli ortak ve temel noktanız doğaya saygılı bir kutlama biçimi olacaktır.

Tarif vermeyeceğim dedim ama yine laf arasına bir şeyler sıkıştırayım, mutfağa girme niyetinde olanların, zamanın çoğunu ocak başında geçirmeden romantik bir sofra hazırlaması için ufak birkaç tüyo. Başlangıç, fırında baharatlı camambert (Tangala Amber mükemmel bir yerli alternatif) ve kızarmış baget ekmek, ardından sarımsaklı karidesli bir spaghetti (sarımsak pişiyor panik yok), (lütfen spaghettiye krema ve peynir koymayın, İtalyan anneanneler mezarlarında ters dönmesin) ve en sevdiğiniz pastanenin

en çikolatalı tatlısı. Basit, afrodizyak ve söz veriyorum çok lezzetli bir akşam, zaten aşkın beden bulmuş hali insanın yanındayken, aslında bu söylediklerimin tamamı etkisiz eleman…


Ruhunuzu besleyen aşkla dolu bir gün, ay, ömür dileklerimle…


Mar 9

4 min read

0

0

0

Related Posts

Comments

Share Your ThoughtsBe the first to write a comment.
bottom of page