top of page

Atıksız Mutfak ve İnceğiz Çorbası

Mar 9

4 min read

0

0

0

''Sıfır Atık'' ülkemizde son yıllarda konuşulmaya başlanmış bir kavram. Yurt dışında ise, geçmişi biraz daha eski. Her ne kadar durum böyle olsa da, Türk insanı çok eskiden beri gıdasını israf etmemeye, bu sebeple tarifler geliştirmeye oldukça alışık; vişneli ekmek tatlısı bunun en iyi bilinen örneklerinden biridir. Sadece adını ''Atıksız Mutfak'' koymamıştık diyebiliriz.


Peki nedir bu ''Atıksız Mutfak'' ? Aslında konu sadece mutfağın içindeki ''atıksızlık'' değil. ''Atıksız'' olma hali, alışverişte başlayan, çöp / geri dönüşüm kutusunda biten bir konudur. Bazen pek farkında olmadan, ya da daha iyisini nasıl yapabileceğimizi çok

bilmediğimizden atık yaratıyoruz. Markete gittiğimizde çoğu gıdayı plastik ambalajda almak durumunda kalıyoruz, geri dönüştürme olanakları sınırlı ve doğrusu bizlerin de bu

konuda daha çok bilinçlenmeye ve bilinçli nesiller yetiştirmeye ihtiyacımız var. Ülkemizde geri dönüşümün büyük kısmının belediyelerce değil, toplayıcılar tarafından yapıldığını

söylersem sanıyorum konuyla ilgili bir fikir oluşur.


Atıksız mutfak konusu altı başlıkta incelenebilir:


1. Tek kullanımlık ambalajların azaltılması: Kuru ürünler, sebze, meyve, et, tavuk, balık, süt, peynir, deterjan gibi her türlü tüketim ürününün tekrar kullanılabilir ambalajlarla satın alınması.


2. Besin maddelerinin israf edilmemesi: Satın alınan besinlerin israf edilmemesinde öncelik, tüketilecek kadar besin alınmasıdır. Fazla ürün alınması durumunda buzdolabında ya da dondurularak; ek olarak, konserveleme, turşulama, sirke yapma gibi yöntemlerle saklanması esasıdır. İkincil olarak ise, ürünlerden mümkün olan en fazla fayda sağlanmasıdır. Sebzelerin iyi durumda ancak buruşuk olan ya da havuç kabuğu gibi yenebilir ancak tercih edilmeyen yerleri, tek başına ya da kemikler ile kaynatılarak yemeklere lezzet katacak sebze/et suları yapılabilir. Sebze ve meyvelerin aslında hemen tamamı tüketime uygundur; kalanı ise gübreye dönüştürülerek çevresel fayda sağlanabilir. Elbette burada belediyelere ve yerel yönetimlere çok büyük rol düşüyor.


3. Besinlerin doğru saklanması: Besinlerin eve geldikten sonraki saklama koşulları, raf ömürlerini uzatmanın yanı sıra, lezzetlerini korur ve israfı en az düzeye indirir. Bu anlamda, ürünlerin hangi ortamda saklanacağı (oda sıcaklığı, buzdolabı (+4), buzluk (-18) vs.) önem taşır. İlk alınan ürünlerin ilk tüketilmesi ve Tavsiye Edilen Tüketim Tarihi (TETT), Son Kullanma Tarihi (SKT) gibi ambalaj üzerindeki bilgilere dikkat edilmesi bu konuya ciddi katkı sağlayacaktır.


4. Son kullanım tarihi yaklaşan ürünler: Marketler, SKT yaklaşan ürünlerin fiyatlarında belli indirimler yaparak bu ürünlerin satışını teşvik edebilirler. Bu durumda, bizler de hemen tüketeceksek bu ürünleri almayı tercih edebilir, hem doğaya hem de aile/ülke ekonomisine katkıda bulunabiliriz.


'' Ülkemizde geri dönüşümün büyük kısmının belediyelerce değil, toplayıcılar tarafından yapıldığını söylersem sanıyorum konuyla ilgili bir fikir oluşur. ''

5. Yeniden kullanım: Yeniden kullanım, kavanoz, şişe, sert plastik kutular, bez torbalar gibi tekrar kullanıma uygun ambalajlarla alışveriş yapılması, ürünlerin saklanması demektir. Bu sayede tek kullanımlık ve geri dönüştürülemeyen atıkların oluşmasını engellemek amaçlanır.


6. Geri dönüşüm: Cam, kağıt, plastik, metal, pil, atık yağ, eski kıyafetler ve elektronikler gibi hayatımızdaki hemen her şeyin geri dönüştürülmesi olgusudur. Bunun yaygınlaşması ve sürdürülebilirliği, ancak belediyelerin ve yerel yönetimlerin toplama alanlarını yaygınlaştırması, bizlerin de daha bilinçli olması ile gerçekleşebilir. Benim sıfır atık konseptiyle ilgilenmem 15 yıl kadar önce Avusturya’da yaşamaya başlamama dayanıyor.

Ofisimdeki insanlar yemeklerini sefer tasında getiriyor, yerel pazarlardan/çiftçilerden kendi kavanozları, bez torbaları ile alışveriş yapmaya özen gösteriyorlardı. Anneanne filesi herkesin çantasında bulunuyordu; poşet ile marketten çıkan birini görmek neredeyse imkansızdı. Su şişesi, kahve termosu taşıdıklarını, eğer mümkünse mutlaka toplu taşıma/bisiklet tercih ettiklerini de eklemek isterim. Minicik evimde beş ayrı geri dönüşüm ambalaj atığı, bio-çözünür atık ve diğer çöpler olmak üzere toplam yedi ayrı atık kutusuna yer bulmak ise bambaşka bir konuydu elbette. Bunları yapmak kimilerine okurken dahi külfet gibi gelebilir, ancak iyi bir şeyler yaptığınız hissi bir noktada o kadar ağır basıyor ki, bir bakmışsınız doğal bir biçimde hayatınızın parçası olmuş, sanki yıllardır bu biçimde yaşıyorsunuz.


Mutfakta daha ciddi anlamda atıksızlığın hayatıma girmesi ise İngiltere’deki şeflerimden Tristan Welch ile çalışırken oldu. ''Rubbish Cooks'' (belki ''Çöpten Yemekler'' şeklinde çevirmek mümkün), isimli proje ile ayda bir gün sosyal ve çevresel sorumluluk projesi olarak son kullanım tarihi yaklaşmış ürünlerle farklı menüler hazırlamaktaydık. Çalıştığım otele zerzevat, et, balık vb. ürünleri tedarik eden firmalar, ''Rubbish Cooks'' günü bize son kullanım tarihi yakın ya da o gün olan ürünleri bağışlarlardı. Otelin tüm şefleri toplanıp, bu ürünleri bir çalışma tezgahına koyar, başlangıçtan tatlıya ne yemekler yapabileceğimizin beyin fırtınasını yapardık. Günün sonunda çok eğlenceli ve enteresan

bir menü çıkardı her seferinde. Bu etkinlikten edinilen kazanç ise her ay farklı bir hayır kurumuna bağışlanmaktaydı. Böylece ayda bir akşam da olsa, çöp olacak gıdayı kurtararak, iyiliğe dönüştürüyorduk. Madem ki konumuz sıfır atık, sizlere evinizde kolayca hazırlayabileceğiniz bir tarif vermek istiyorum. Akyurt ilçemize özgü, klasik bir Anadolu yemeğinin barındırdığı bakliyat, et gibi öğelere sahip İnceğiz Çorbası, malzeme listesindeki ''semizotu sapı'' ile dikkat çekiyor. Yapraklarını meze, salata ya da başka bir yemekte kullanabilir, saplarını ise bu çorbada değerlendirebilir, böylece çorbanıza tatlı bir mayhoşluk katarken birçok vitamini, minerali ve Omega-3 yağ asidini de almış olursunuz. Bu bakımdan bakıldığında tam ve dengeli bir öğün olarak da karşımıza çıkar

İnceğiz Çorbası.


İnceğiz Çorbası


Malzemeler:


- 1 su bardağı haşlanmış nohut

- 1 su bardağı haşlanmış buğday

- 100g kuşbaşı kuzu eti, haşlanmış

- ½ demet semizotu sapı, ince

doğranmış

- 2 yemek kaşığı tereyağı

- 2 su bardağı (400ml) yoğurt

- 2 yemek kaşığı un

- 1 çay kaşığı kırmızı toz biber

- Tuz

- Su


Yapılışı:


Nohut, buğday ve eti bir tencereye alıp, tencerenin yarısına kadar su koyun ve kaynamaya alın. Semizotu saplarını ekleyin. Bir kasede yoğurt ve unu, az miktarda soğuk su ile iyice çırpın, kaynayan sudan yavaş yavaş ekleyerek karışımı ılıtın. Daha sonra, kasedeki karışımı çorbayı karıştırarak yavaş yavaş tencereye ekleyin. Çorbanın tuzunu ekleyin. Ayrıca tereyağını

eritip içine kırmızı biberi ekleyin. Çorbayı servis kaselerine alın ve üzerine biberli yağı gezdirin.

Afiyet olsun.



Mar 9

4 min read

0

0

0

Related Posts

Comments

Share Your ThoughtsBe the first to write a comment.
bottom of page